
GELENEKSEL TÜRK OKÇULUĞU
- Tarihin ilk dönemlerinden beri süregelen ok ve yay medeniyetimizde önemli bir yere sahiptir.
- Okçuluk, bizlere atalarımızdan bize kalan bir miras ve bizim kayıp hazinelerimizden biridir.
- Sikkelerinde, cetirlerinde, damgalarında işaret olarak tercih edilmiş, hatta komutanları savaşa çağıran bir davet şekli olmuştur.
- Okçuluğun altın çağı Osmanlı dönemidir.15. Yüzyılda (kemankeş) yetiştirmek ve spor müsabakaları düzenlemek için hususi olarak ok meydanları kurulmuştur. Geleneksel okçulukta ilk yarışma Osmanlı padişahı II. Fatih Sultan Mehmet döneminde düzenlenmiştir. 1451-1481 yılları arasında II. Mehmet zamanında okçuluk müsabakaları için kurallar getirilmiş ve okçuluk için yarışma sahaları yapılmıştır. Aynı zamanda, Osmanlı döneminde, okçuluk için “Ok Meydanı Dergâhları/Tekkeleri” de kurulmuştur. Sultan, vezir ve devlet erkânının ok atışlarına ilişkin menzil taşları oluşturulmuştur
- Okçunun ilk bilmesi gereken kural, kirişi yaya düzgün ve doğru bir biçimde takmaktır. Okçunun sol ayağı önde olmalı; sağ ayağı ise arkadan güç almalıdır. İki ayak arasında bir adım mesafe olmalıdır.
- Diğer aşama kabzayı tutmadır. işaret parmağı ile başparmağın yan yana olmasıdır. Okçunun öncelikle temrene (okun ucuna) bakması gerekmektedir.
- Kirişi tuttuğu elin baş parmağı kirşi kavramalı ve işaret parmağı da baş parmağının üstüne konularak destek oluşturulmalıdır. Diğer parmaklar avuç içine kıvrılır ve kirişin iki parmakla tutularak atılmasına ‘mandallama’ adı verilmektedir. Okçu, sırtını dikleştirir ve kirişteki oku hedefe doğru bırakır.
- Okçuluk; yay, kiriş, ok, zihgir ve atıcı olmak üzere beş temel teknik üzerine kuruludur ve okçu bu teknikleri öğrenerek nişan alır ve ok atar.